Pratik Bilgiler

Bahar Detoksu

Bahar aylarında yorgunluk, bitkinlik, halsizlik, hazımsızlık, şişkinlik şikayeti olmayan hemen hemen yok gibidir. Hava sıcaklıklarındaki ani değişiklikler bu belirtilere neden olurken hiç aklımıza başka neden aramak gelmez. Fakat beslenmemizde yaptığımız hatalar bu belirtilerin hepsine sebep olabilir.

Bahar aylarında hayatımızdaki ufak dokunuşlar, vücudumuzu hem arındıracak hem de kilo vermemize yardımcı olacaktır.

 

1-ŞEKER TÜKETİMİ

Aşırı şeker tüketimi önemli bir sorundur. Vücudumuz 'rafine şeker' ile baş edemez. Bu nedenle çok fazla şeker herkes için ama özellikle orta yaş ve üzerindekiler için toksik etki yapabilir.

Kilo almaya, şeker hastalığına, hipoglisemiye (kan şekeri düşüklüğüne), hiperinsülizm (insülin fazlalığı) sorunlarına neden olabilir. Rafine şeker kan şekerindeki ani yükselmeye ve düşüşlere bağlı olarak halsizliğe uyku meyline, aşırı duyarlılığa, migren ataklarına neden olabilir. Eğer bir şeker bağımlısı iseniz yavaş yavaş şekeri kesmeniz gerekir. Rafine şeker yerine taze meyve ve kurutulmuş meyveleri tercih edin; bal, reçel, şekerleme, kek, kurabiye ve tatlılardan uzak durun.

 

2-TUZ DETOKSU

Tuz çok önemli bir besin maddesi. Eğer her gün yeterli oranda tuz, daha doğrusu sodyum almazsak sorunlar ortaya çıkabilir. Aslında yediğimiz her şeyde sodyum var. Tuzu ne kadar azaltırsak azaltalım, sodyum yetersizliği az bir ihtimaldir. Ülkemizde son verilere göre yetişkin bir kişi günde 18gr.tuz tüketmektedir. Bu inanılması güç bir rakam. Harika bir organa sahip olmamız bunu değiştirmiyor. Çünkü böbreklerimizin tuz süzme kapasitesi günde 6-7 gr. dır. Sonuçta atılamayan tuzun fazlası vücutta tutuluyor yanında da su tutuyor. Bunun vücudumuzdaki göstergesi de ödem oluyor. Sağlıklı beslenen bir kişi maksimum günde 6 gr. tuz almalıdır.

Tuz hipertansiyonun en önemli nedenlerinin başında gelir. Tuz tüketimi arttıkça hipertansiyon görülme sıklığı ve şiddeti artış gösteriyor. Birçok hipertansiyonluya sorulduğunda sadece tuz tüketiminin kontrol altına alınması ile hipertansiyonun düştüğü görülmektedir. O zaman tuz tüketimi ve hipertansiyon ilişkisinin ne kadar önemli olduğu açıktır. Türk Hipertansiyon Derneğinin son çalışmalarına göre her dört yetişkinden birinin hipertansiyonu vardır.

Bu artışın bir nedeni kilo problemlerinin artması, diğeri de tuz tüketiminin normal sınırların çok üstünde olmasıdır. Evde, işyerinde tuzlukları kaldırmak ile işe başlayıp; şarküteri ürünleri, fast food besinleri, hazır gıdaların tüketimini azaltmalıyız.

 

3- BEYAZ UN

Beyaz un en çok tükettiğimiz enerji kaynaklarından biridir. Şeker ve tuz gibi unda gereğinden fazla tüketilince sağlığa zararlı olabilir. Burada esas sorun unun çeşididir. 'Beyaz un' birçok rafine işleminden geçip elde edilen undur. Uygulanan bu işlemler ile buğday tanesinin vitamin ve minerallerden zengin olan "rüşeym" kısmı(buğdayın özü) ile dış kılıfı "kepeği" ayrılıyor. Geriye buğdayın çoğunluğunu oluşturan "endosperm" olarak bilinen "nişasta-karbonhidrat" içeren, posa, vitamin ve mineralden fakir kısmı kalıyor. Bu neden le çoğunlukla tükettiğimiz "beyaz unlu mamüllerde" hem posa hem de vitamin ve minerallerin çoğu kaybedilmiş oluyor. Geriye kalan endosperm de yoğun bir rafinasyon işlemi sonunda tükettiğimiz halini alıyor. Posası da azalan beyaz un, aynen şeker gibi hızla emilip kana daha hızlı bir şekilde karışıyor.

Sonuçta kan şekerindeki bu ani yükseliş ile önce pankreastan aşırı insülin salınmasına ve sonucunda hiperinsülinemiye sonra da " insülin direnci" dediğimiz olayın oluşmasına neden oluyor. İnsülin direnci ise bir süre sonra obeziteye, şeker hastalığına, damar sertliğine, hipertansiyona neden oluyor. Diğer taraftan rafinasyon işlemi buğdayın içindeki E ve B vitaminleri, demir başta olmak üzere daha birçok mineral ile faydalı yağları, bitkisel proteinleri de ayırdığı için beyaz unun besin değeri neredeyse tamamen yok olmaktadır.

Kısaca tam tahıl, kepek ve rüşeymi ayrılıp un haline getirildiğinde çoğu faydalı unsurdan faydalanılamıyor. Bu sebeple son yıllarda beyaz un hakkında pek çok tartışma ile karşı karşıyayız. Çünkü beyaz unun da, tuz ve şeker gibi birçok sağlık probleminden sorumlu olduğu düşünülmektedir.

 

4- KAFEİN

Kafein, günlük hayatımızda fazlaca tükettiğimiz bir bileşiktir. Kolalı içecekler, kahve, çay, çikolata, grip ilaçları kafein içeren bazı kaynaklardır. Kafeinle kaybolan yorgunluk hissi bir süre sonra yerini bitkinliğe bıraktığından, daha fazla kafein alma ihtiyacı oluşmakta ve bir süre sonra kafeine bağımlılık başlamaktadır.

Kafeinin kan basıncını artırdığı, kalp atışını hızlandırdığı, tüketme isteğini artırdığı, uyku ve solunum bozukluklarına yol açtığını hepimiz biliyoruz. Ayrıca kemikleri yumuşattığı(osteoporoz) ve kansızlığa yol açtığı da diğer gerçeklerdir.

Yoğun bir kafein tüketiminiz varsa, birden kafeini kesmek yoğun bir halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve uyku bozukluğuna neden olabilir. O nedenle yavaş yavaş kafeini azaltmak daha doğru olacaktır.

 

5-ALKOL

Amacımız eğer bir detoks programını uygulamaksa, alkolü de mutlaka bu program içine almak gerekir. Alkolü içeceklerin tümü yüksek kalori içerikleri nedeniyle kilo kontrolünü zorlaştırıyor. Mesela akşam yemeğinde tüketilen 1 bardak şarap(150ml.) veya bir tek viski size ortalama 100 kalori kazandırıyor. Daha da önemlisi alkol, etil alkol ve bol kalori harici hiçbir besin öğesi içermiyor. Sadece " toksik kalori"leri boşuna tüketmiş oluyoruz. Alkolü yoğun miktarlarda tüketiyorsanız bir uzmandan mutlaka yardım alınmalıdır. Sadece sosyal iletişim içinde bulunduğunuz arkadaş çevresinde alkol tüketme alışkanlığı varsa, daha az alkolü olan içecekler tercih edilmelidir. İçeceklerdeki alkol oranını buz ve su koyarak mümkün olduğunca azaltılmalıdır.

Alkollü içecekler yerine soda-limon, domates suyu, az şekerli taze limonata türü içecekler tercih edilebilir.